Orta okul ve lisedeyken, şehirde yürüyerek dolaşmayı ve bu arada hiç durmadan tartışmayı çok severdik. Orta okula başladığımdan beri aynı sınıfta birlikte okuduğumuz Burak Pehlivan’la böyle çok dolaşırdık. Otobüse atlar, her seferinde İstanbul’un farklı bir köşesine giderdik. Akşama kadar yürürdük. Yol bizi nereye götürürse.

Burak da, ben de, ikimiz de sürekli tartışabilen insanlarız ve ikimizin de ilgi alanları çok geniştir. **Ekonomiden siyasete, tarihten coğrafyaya, dinden felsefeye her konuyu büyük bir zevk alarak tartışırız. **Tartışmalar kendiliğinden çıkar, az bir konuşmaya başlayalım hemen farklı düşündüğümüz bir yer ortaya çıkar. Bir farklılık ortaya çıktı mı, artık cepheler netleşir. Herkes kendi cephesinden argümanlar ortaya sunar. Zaman zaman birbirimizin argümanlarını kabul ederiz; fakat hemen sonra onun üzerine kendi iddiamızın lehine yeni bir argüman inşa edip, mücadeleye devam ederiz. Ta ki, yeni bir tartışma konusu çıkıncaya kadar. Genelde kimse ikna olmaz tartışmalarda, en azından açıktan belli etmemeye çalışırız; ama tartışmanın zevki bir başkadır.

Ben bulunduğum hemen her ortamda, aynı tartışmacı ve polemikçi üslubumu sürdürürüm. Büyüklerimin yanında, hocalarımın yanında, yeni tanıştığım insanlarla… Fakat bu özelliğim, birçok zaman gerginliklere de neden olur. Bazen benim bu tavırlarımı ukala ve rahatsız edici bulurlar. Bu yüzden, beni çok sert bir şekilde, herkesin önünde azarlayan büyüklerim de olmuştur. İnsanlara bu konuda hak veriyorum.

Her ne kadar özünde niyetimin iyi olduğunu düşünsem de, hakikaten de sürekli her konuda tartışmacı bir tavır hoş bir tavır değil. Her şeyin bir yeri ve uygun üslubu var. Ama Burak’la yaptığımız tartışmalar çok farklıdır. Onunla beraberken, ikimiz de istediğimiz kadar polemikçilik yapabiliriz. Her türlü karşı tarafın açıklarını, hatalarını ortaya çıkarabiliriz. Sesimizi yükseltiriz. Argümanlarımızda ısrarlı davranırız.

Farklı açılardan, ana iddiamızı destekleyecek yeni argümanları sunabiliriz. Bunu istediğimiz kadar sürdürebiliriz. Ama yine de hiçbir zaman, bundan dolayı birbirimize bir kızgınlık hissetmeyiz. **Sonunda yine kucaklaşarak meseleyi kapatırız, bir dahaki polemiğe kadar. **Bu bir fikir güreşidir. Güreşmenin doğasında vardır zaten rakibini zorlamak. Sonuçta bu bir yerde bir oyun aynı zamanda. Ben de, Burak da bundan büyük keyif alıyoruz. Farklı fikirlerde olmamızdan daha doğal ne olabilir ki.

Yaklaşık 30 yıl her ortamda tartışmacılıkla hayatımı sürdürdükten sonra, nihayet 2009’un Ramazan’ında artık bu özelliğime sınır koymaya karar verdim. Aslında bu özelliğimin farkına da o sıralarda daha yeni varmıştım. Farkına vardıktan kısa bir süre sonra, bunun çevremdeki insanları ne kadar rahatsız ettiğini ve bunda da hiç haksız olmadıklarını da anladım. Şimdi daha yumuşak olmaya çalışıyorum, tartışma yaparken.

Bazen tartışmalardan kaçınıyorum, bazen kendi fikrimi normalde yapacağımdan çok daha düşük bir perdeden söylüyorum. Bu sorunumun farkına vardıktan sonra, güzel diyalog ve iletişim yürütmekle ilgili bazı kitapları okudum. Bu konunun çok hayati önemde olmasına rağmen, yıllarca hiç bunun farkında olmadan yaşayışıma şaşırdım. **Diyalog, yani açık ve güvene dayalı tartışma yapabilmenin çok ince bir sanat olduğunu düşünüyorum. **Şimdi bu sanatı öğrenmeyi çok istiyorum.

Siz tartışma usulleri konusunda ne düşünüyorsunuz? İnsanları rahatsız etmeyecek, diyaloğu sürdürecek şekilde tartışmanın inceliklerine dair görüşleriniz nedir?

Tartışma yapmayı sever misiniz? Küsmeden, darılmadan tartışmak için önerileriniz nedir? Lütfen her türlü görüşlerinizi paylaşın… Teşekkürler…